Belgelerle Kemalistlerin Islam Düşmanlığı

Published by

on

Belgelerle Kemalistlerin Islam Düşmanlığı

*

Resimleri orjinal boyutunda görmek için üzerlerine tıklayınız

belgelerle gercek tarih Kadir Candarlioglu belgelerle kemalistlerin Islam düsmanligi chpnin islam düsmanligi chpnin din düsmanligi kemalistlerin din düsmanligi[1] no’lu dipnot ile ilgili belge

***

Istanbul’da Yeni Sabah Matbaası’nda basılarak Bozkurt Kitabevi tarafından El miftahülmuin Li tilavetül kur’anül-kerim adlı bir eser yayınlanmıştı. Basın Yayın Umum Müdürü Selim Sarper’in 22 Kasım 1943 tarihinde Başbakanlığa yazdığı bir yazıya göre, “bu kitap, Arap harflerini öğretmek maksadı ile neşredilmiş”ti. Fakat, “Kur’an okumayı öğretmek gibi bir gaye takip ettiği, kitaba, ‘Kur’anı okutmak için yardımcı anahtar’ suretinde bir ad konmakla anlatılmak istenmişti.” “Kitabın dikkati çeken tarafı” ise, içinde yer alan dualardı. “Bunların Kur’anı okutmak gayesiyle çıkan bir kitapta bulunmaları, kitaba din propagandası mahiyetini vermiş sayılabilir”di. “Çünkü bunlar, Kur’anı Kerim parçalarından olmayıp, Arapça dualardı.”

Yazının altında elyazısı olarak düşülen notta ise, yayınevinin sahiplerinin kimler olduğu sorulmakta idi.[1]

Bizce burada Kur’an okutmayı öğretmek için basılan bir eser (Elif-Ba da diyebiliriz), “Arapça öğretmek istiyor” bahanesiyle yasaklanmak istenmiştir. Basın Yayın Umum Müdürü’nün ana gerekçesi, eserde “Kur’anı Kerimde yer almayan dualar”ın bulunmasıydı.

Oysa Namazda bile Kur’anı Kerimde yer almayan “Sübhaneke”, “Ettehiyyatü”, “Allahümme Salli” ve “Allahümme Barik” duaları okunmaktadır ve bu dualar da “din”dendir. Kaldı ki, o dönem Kur’an okutmak bile yasaktı.[2]

Burada, kemalistlerden “Türkçe Kur’an yazıldı, Türkçe okusunlar” şeklinde bir itiraz gelebilir, zira biz bu tür bilgisizliklerle sık sık karşılaşıyoruz. Türkçe Kur’an yoktur ve olamaz, Kur’an Arapça indirilmiştir ve bunun Türkçesi olsa olsa “tercüme/meal” olabilir. Elmalılı Hamdi Yazır, tefsirinin önsözünde “Türkçe Kur’an mı var behey şaşkın”[3] şeklindeki ifadesiyle bu zihniyete gereken cevabı vermiştir.

Kemalist rejim, sadece dini eserleri veyahut Kur’anı Kerimi okumayı değil, Islam dininin temel kurallarını dahi sakıncalı bulmaktadır. Nitekim Başbakanlık Basın ve Yayın Umum Müdürlüğü Iç Yayın Dairesi Müdürlüğü tarafından hazırlanan “Doğru Yol” adlı kitap hakkındaki rapor, bunu göstermektedir…

belgelerle gercek tarih Kadir Candarlioglu belgelerle kemalistlerin Islam düsmanligi chpnin islam düsmanligi chpnin din düsmanligi kemalistlerin din düsmanligi 2[4] no’lu dipnot ile ilgili belge

***

1944 senesinde kaleme alınmış rapora göre, “Hafız Naci Gürses tarafından yazılıp, Istanbul’da Ak-Ün Matbaası’nda basılan bu broşür, adından da anlaşılacağı üzere, cennete giden yolu ima etmekte” idi. Rapora göre yazar, “Yirminci medeniyet asrında Türk çocuklarının zihnini, cennet hülyaları, cehennem korkuları ile bulandırmakta (!), manzumelerinde milli, ahlaki hislerin örgüsü içinde, koyu Islamcı propagandalar yapmakta” idi.

Raporda, eserin niçin bu şekilde tanımlandığına ilişkin olarak kitaptan alıntılar da yapılıyordu:

“Allah sana kulum demiş – akıl vermiş, fikir vermiş – cennet gibi bir yurt vermiş”; “Tanı seni yaratanı – sunan kalbine imanı – oku, kitabın Kur’anı – Tanrı sana kanun demiş…”

Raporda, özellikle şu satırların “Kemalizmin altı umdesinden biri olan laikliğin zıddı bir mana taşımakta” olduğuna değiniliyordu:

“Her Türk, Islamım demeli – birden elele vermeli – ayrı düşen kalır geri – Tanrı, birlik olun demiş…”

Ayrıca rapora göre, “tamamen bir Ilmühal kokusu duyulan kitapta, abdeste, namaza, oruca oldukça mühim kıt’alar tahsis edilmişti.”

Şöyle ki: “günde hem beş abdest almak – namaz kılıp hakka tapmak – sakın yanlış yola sapmak – insanları günah demiş…” Diğer yandan, yine rapora göre, “muharririn kitabını yayınlamak için Ramazan ayını seçmesi de, dikkate değer mahiyette” idi. “Kitap, din duygularının hareket halinde olduğu bu (Ramazan) ayında, okuyanlar zihninde rejimimize karşı antipatiler doğurabilecek bir mahiyet taşımakta” idi.[4]

Bu konuda Prof. Dr. Cemil Koçak şunları yazıyor:

Aslında bu rapor, bize rejimin din propagandasından ne anladığını ve laiklik ile dini bilgileri ve duyguları nasıl ele aldığını açıklıkla göstermektedir. Dini bilgiler veren ve Islam dininin temel kurallarını öğreten bu kitabın, rejimin gözünde hem Islami propaganda olarak tanımlanıyor olması ve hem de Islami bilgilerin sonunda rejimin uygulamaları ile çatışacağına yönelik üstü örtülü kabul, dikkat çekicidir. Rejimin gözünde Islami pratikler, sadece inançlar değil, fakat ibadetler de, aslında laiklikle uyuşmayan faaliyetler olarak görülüyor ve böyle tanımlanıyordu. Bu bakımdan bir Müslümanın Islam dininin temel kurallarını gündelik hayat içinde uygulamaya sokması, gerçekte rejim açısından laiklik ilkesi ile bağdaşmayan ve bağdaşmaz bir etkinlik olarak görülüyordu. Islamın temel kuralları ile rejimin temel kuralları arasında çelişki olduğu ve bu çelişkinin algılanabileceği yayın ve faaliyetlerin önünün kesilmeye çalışıldığı açıkça anlaşılmaktadır. Bu bakımdan Islam toplumunda laik rejimin paradoksunu anlamak kolaydır. hiçbir dini etkinliğe sempati ile bakmayan rejimin, kendisine de antipati duyulayacağından hiçbir kuşkusu bulunmamaktadır!”[5]

Kemalistlerin Islam düşmanlığına verebileceğimiz başka bir örnek ise “Kutlu Bilgi” dergisi hakkında yazılan yazıdır. Basın ve Yayın Umum Müdürü Selim Sarper, 12 Eylül 1944 tarihli yazısında, Başbakanlığın dikkatini çekmeye çalışıyordu. Bu yazıda Sarper, 19 Ağustos 1944 tarihli bir önceki raporuna dikkat çekiyor ve bu raporunda, Diyanet Işleri Müşavere Heyeti üyesi Profesör Derisam Yusuf Ziya Yörükan’ın Ankara’da aylık olarak yayınlamaya başladığı Kutlu Bilgi dergisinin 1 Ağustos tarihli birinci sayısının “dikkate şayan görülen içeriğinin özetle” bildirildiğini hatırlatıyordu.

Derginin 1 Eylül tarihli ikinci sayısı da yayınlanmıştı ve bu sayıda yayınlanan “Aile Terbiyesinde Ana Babanın Mükellefiyeti” adlı yazıya ilişkin olarak Sarper’in yazısında şu saptamalarda bulunulmuştu:

“Kanunlarımıza göre ana babanın çocuklarına dini terbiyeyi dilediği gibi vermekte serbest bırakıldığı bilindiği halde, ana ve babaların çocuklarına behemehal Islami bir terbiye vermesi lüzumu kuvvetle tavsiye edilmekte, yine bu konuşmada, halkın içtimai yardım hisleri okşanmak suretiyle, koyu bir Islamcılık ve Islam birliği fikri telkin olunmaktadır: “Kandil gecelerinde çocukların sevinçleri, Ramazan günlerinde iftar sofrasında yapılan ihtimam ve sahur yemeğinden sonra şafak ağarırken ve bütün tabiatın ıssızlığı içinde ezan seslerinin yükseldiğini dinlemek ve bayram sabahlarında yeni elbiseleriyle babasının yanında camiye gitmek, fakir çocuklara acımak, onların saadetini istemek, bütün Müslümanların aynı imanla aynı mabette Tanrıya ibadetle birleşmelerini görmek…’ cümlelerinde ortaçağa has koyu bir dincilik ruhu görülmektedir.”

Evet yanlış okumadınız, bu sözlerde, ortaçağa has koyu bir dincilik, yani başka bir tabirle ortaçağ karanlığı, yobazlık ruhu görülüyormuş.

Raporda, derginin birinci sayısından itibaren devam eden bir başka yazıya daha dikkat çekiliyordu. Kıvamettin Burslan’ın kaleme aldığı “Alp Arslan ve Oğuzların Anadolu’ya Yerleşmesi” adlı tarihi inceleme de raporda şöyle eleştiriliyordu:

“Alparlsan’ın Ani kasabasını fetheden yiğitlerinin kahramanlığı ve askeri kaabiliyetleri övülecek yerde, “Allahın lütfundan surun büyük bir kısmı hiçbir sebepsiz yıkıldı; bunun üzerine Müslümanlar şehre girdiler’ gibi sözlerle bir mucize ve ilahi bir kuvvet aramakta, efkarı umumiyeyi (kamuoyunu) bu manevi kuvvete inandırmaya uğraşmaktadır.”

Anlaşılan Selim Sarper, askeri zaferin inanç temelinde açıklanmasını hazmedememiştir. Özellikle “Manevi bir kuvvet”e yönelik bilgilendirmeyi “din propagandası” şeklinde değerlendirmesi son derece düşündürücüdür.

Oysa askeri zafer (örneğin Bedir savaşı) Kur’an-ı Kerim’de inanç temeliyle açıklanmıştır:

Enfal Suresi (Elmalılı meali) :

“9 – O vakit siz Rabbinizden yardım diliyordunuz. O da: “Ben işte ardarda bin melekle size yardım ediyorum” diye duanızı kabul buyurmuştu.

10 – Bunu da Allah size sırf bir müjde olsun ve bununla kalbleriniz yatışsın diye yapmıştı. Yoksa zafer ancak Allah katındandır. Gerçekten Allah mutlak galiptir ve hikmet sahibidir.

11 – O sırada size, yine katından bir güven ve esenlik olmak üzere bir uyku sardırıyordu, sizi temizlemek, şeytanın vesvesesini sizden gidermek, yüreklerinize kuvvet vermek ve ayaklarınızı sağlam durdurmak için gökten üzerinize yağmur indiriyordu.

12 – İşte o anda Rabbin meleklere şöyle vahyediyordu: Ben sizinle beraberim, müminlere sebat verin. Kâfirlerin yüreğine korku salacağım, hemen boyunlarının üstüne vurun, parmaklarına, parmaklarına vurun”.

13 – Çünkü onlar Allah’a ve Resulüne karşı geldiler. Kim Allah’a ve Resulüne karşı gelirse, bilsin ki Allah’ın azabı çok çetindir.

14 – İşte gördünüz ya, şimdilik siz bunu tadın, şu da kesindir ki, ahirette kâfirlere cehennem azabı vardır.

15 – Ey iman edenler! Toplu olarak kâfirlerle karşılaştığınız zaman, onlara arkalarınızı dönmeyin (kaçmayın).

16 – Böyle bir günde her kim onlara, tekrar dönüp çarpışmak için geri çekilmek veya diğer bir safta yeniden mevzilenmek hâlleri dışında, arkasını dönerse, muhakkak Allah’dan bir gazaba uğramış olur ve varacağı yer cehennemdir, orası da ne kötü bir akıbettir.

17 – Sonra onları siz öldürmediniz, lâkin Allah öldürdü. Attığın zaman da sen atmadın, lâkin Allah attı. Bu da müminlere güzel bir imtihan geçirtmek içindi. Allah işitendir, bilendir.

18 – Gördünüz ya, Allah, kâfirlerin kurduğu tuzağı işte böyle boşa çıkarır.

19 – Fetih istiyorsanız, işte size fetih gelmiştir, eğer aşırı gitmez de son verirseniz, hakkınızda daha hayırlıdır. Yok eğer dönerseniz, biz de döneriz. O vakit askeriniz çok da olsa size hiç bir şekilde fayda vermez. İyi biliniz ki, Allah müminlerle beraberdir.

20 – Ey iman edenler, Allah’a ve Resulü’ne itaat edin. İşitip durduğunuz halde onun emirlerinden yüz çevirmeyin!”

Aynı konu Al-i Imran Suresi’nde (Elmalılı meali) ise şöyle anlatılmaktadır:

“121 – Hani sen sabah erkenden müminleri savaş mevzilerine yerleştirmek için ailenden ayrılmıştın. Allah, hakkıyla işiten ve bilendir.

122 – O zaman içinizden iki takım bozulmaya yüz tutmuştu. Halbuki Allah onların yardımcısı idi. İnananlar, yalnız Allah’a dayanıp güvensinler.

123 – Andolsun, sizler güçsüz olduğunuz halde Allah size Bedir’de yardım etmişti. Allah’tan sakının ki, O’na şükretmiş olasınız.

124 – O zaman sen müminlere: “Rabbinizin size, indirilmiş üç bin melek ile yardım etmesi size yetmez mi?” diyordun.

125 – Evet, sabreder ve (Allah’tan) korkarsanız, onlar ansızın üzerinize gelseler, Rabbiniz size nişanlı nişanlı beş bin melekle yardım eder.

126 – Allah, bunu size sırf bir müjde olsun ve kalpleriniz bununla yatışsın diye yaptı. Yardım, yalnız daima galip ve hikmet sahibi olan Allah katındandır.

127 – (Allah bu yardımı) inkâr edenlerden bir kısmını kessin veya perişan etsin de umutsuz olarak dönüp gitsinler (diye yaptı).

128 – Bu işten sana hiçbir şey düşmez. (Allah), ya onların tevbesini kabul eder, yahut onlara, zalim olduklarından dolayı azab eder.”

Işte sadece “akıl”ı esas alıp “imanı / inancı” yok sayanlar, askeri zaferlerin manevi bir kuvvet olmadan kazanılacağını zannederler. Yavuz Bahadıroğlu’nun da ifade ettiği gibi, Seyit Onbaşı’nın Çanakkale’de, daha önce hiçbir idman yapmadan, 250 kilodan daha ağır top mermilerini nasıl taşıyıp namluya sürdüğünü “Besmelesiz beslemeler” açıklayabilirler mi?[6]

Neyse, devam edelim…

Sarper, derginin aynı sayısında Sedat Rıza Aran’ın “Din ve Kültür” başlıklı yazısı için de şu değerlendirmede bulunmuştu:

“[Yazıda] ; din, hakiki ve gerçek manası ile manevi ve ahlaki varlığımızı besleyen bir ruhi membadır. Insanın dine yaklaşması için geçireceği birçok safahat vardır. Insan ne kadar olgunlaşırsa, telakkileri de o nisbette olgunlaşır demektir’ sözleriyle, dini inançları olmayanların olgun insan olamayacaklarına işaret” etmektedir.

Sonuçta Sarper, Kutlu Bilgi dergisinin “her iki sayısında da Islam dininin müdafaasını yapmakta ve bu arada cemiyeti orta çağ zihniyetine ve geriye götürecek telkinlerde bulunmakta” olduğuna işaret ediyor ve Başbakanlığı bilgilendiriyordu.[7]

“Orta çağ zihniyeti” ile “geriye götürmek” tarzındaki ifadeler, dini bir yayın karşısında kemalist rejimin algısını açıkça göstermektedir.

 

**********

 

KAYNAKLAR:

 

[1] “Başvekalet Basın ve Yayın Umum Müdürlüğü’nden Başvekalet’e”, (22 Kasım 1943), Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Cumhuriyet Arşivi Daire Başkanlığı, Başbakanlık Muamelat Genel Müdürlüğü Kataloğu, Katalog Numarası: 030 10/86 569 3.

[2] Kemal Atatürk’ün eseri: Kuran ve Ezan’ın yasaklanması: http://atomic-temporary-34931856.wpcomstaging.com/2012/04/29/kemal-ataturkun-eseri-kuran-ve-ezanin-yasaklanmasi/

[3] Türkçe ibadet olur diyen Yaşar Nuri ve avenesine cevap: http://atomic-temporary-34931856.wpcomstaging.com/2013/03/10/turkce-ibadet-olur-diyen-yasar-nuri-ve-avenesine-cevap/

[4] “Başvekalet Basın ve Yayın Umum Müdürlüğü’nden Başvekalet’e”, (5 Eylül 1943), Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Cumhuriyet Arşivi Daire Başkanlığı, Başbakanlık Muamelat Genel Müdürlüğü Kataloğu, Katalog Numarası: 030 10/86 571 8.

[5] Cemil Koçak, Tek-Parti Döneminde Muhalif Sesler, Iletişim Yayınları, 2. Baskı, Istanbul 2011, sayfa 79.

[6] Yavuz Bahadıroğlu’nun “18 Mart Zaferi’ni nasıl kazandık?” başlıklı köşe yazısı: http://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/yavuz-bahadiroglu/18-mart-zaferini-nasil-kazandik-661.html

[7] “Başvekalet Basın ve Yayın Umum Müdürlüğü’nden Başvekalet’e”, (12 Eylül 1944), Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Cumhuriyet Arşivi Daire Başkanlığı, Başbakanlık Muamelat Genel Müdürlüğü Kataloğu, Katalog Numarası: 030 10/86 571 10.

 

**********

 

Kadir Çandarlıoğlu

 

**********

 

Alıntılarda şu şekilde kaynak belirtiniz:

www.belgelerlegercektarih.com

*

2 responses to “Belgelerle Kemalistlerin Islam Düşmanlığı”

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Blog at WordPress.com.